Sevgili Okurlar,

Hayatta herkesin, her keşfin, her projenin bir hikayesi vardır. Hikâyelerimiz bizi anlatır. İçlerinde derin hüzünler, mutluluklar, heyecanlar, özlemler hatta meraklarımız saklıdır. Muriel Rukeyser, “Evren atomlardan değil, hikâyelerden meydana gelmiştir.” diyerek hikâyelerin önemine etkileyici bir şekilde vurguda bulunur.

Önceki adıyla “Yalana 1 Kala” şimdiki adıyla “Doğruluk Zamanı” projesinin de bir hikayesi var ve bu hikayeyi sizinle paylaşmak istedim.

Bilim ve Sanat Merkezinde uzun zamandır verdiğim değerler eğitimi dersi, herkesten ve her şeyden önce bana, kendimi sorgulamam yönünde ciddi bir katkıda bulunmuştu. Başta kendimi sonra çevremi epeyce eleştirel bir süzgeçten geçirdikten sonra hassasiyetlerim önemli ölçüde artarak gelip, doğruluk ve güven noktasında takılıp kaldı. Parmağını kıpırdatmadan sadece eleştirmek ve suçlamak çok kolaydı; zor olan ise neyi değiştirebilirim veya ne yapabilirim diyebilmekti. Yani “Önemli olan bilmek değil, yapabilmektir.” diye düşünerek hayli sancılı bir süreç geçirdim. Konu, zihnimde epeyce şekillendikten sonra sevgili öğrencilerimi topladım. Onlara yalanın kötülüğüne, doğruluğun yüceliğine odaklanan projemden bahsettim. Bunun insanlık adına yapılabilecek en güzel hizmetlerden biri olduğuna inandığımı, onlara anlatmaya çalıştım. Doğruluk ve yalan konusunda bildiklerimi aktarırken öğrencilerimden biri “Hocam nasıl bir doğruluktan bahsediyorsunuz? Bunun ölçüsü nedir?” diye sorunca içimden geldiği gibi: “Öyle doğru olacaksınız ki biri size saati sorduğunda 4:59 ise 5 demeyeceksiniz. 4:59 veya 5’e 1 dakika var diyeceksiniz.” dedim ve şöyle bir örnek verdim. Bunu söylememizin nedeni 1 dakikanın çok önemli olmasından değil. Aslında 1 dakika önemlidir de… Tabanca ateşlendiğinde karşıdaki canlının ölmesi birkaç saniyede gerçekleşebilir. Uçağın veya trenin kapısı kapandığında saniyelerle kaçırabilirsiniz. Yine herhangi bir hareketi birkaç saniye önce veya sonra yapmak hayatınıza mal olabilir. Birkaç saniyede söylediğiniz bir sözün telafisi mümkün olmayabilir vs.. Her dakika önemlidir. Batılılar belki de her dakikanın kıymet ifade etmesinden dolayı ulaşım araçlarının saatlerini saat başı, buçuk, çeyrek geçe veya çeyrek kala şeklinde değil; bir saatin içindeki tüm dakikaları gözeterek düzenlemişlerdir. Ör: Trenin kalkış saati 13.37’de ise tam o saatte tren hareket eder. Belirttiğim gibi aslında her dakika hatta her saniye çok büyük bir kıymet ifade etmesine rağmen bizim buradaki hassasiyetimiz o küçük gibi görünen ayrıntıya gereken önemi vererek aslında kendimizi doğruya yöneltmektir. Çünkü böylesine basit gibi görünen konularda göstereceğimiz titizlik bizi başka konularda çok daha hassas kılacaktır. Başka bir ifadeyle henüz beş dakika beklemişken “saatlerdir seni bekliyorum.” değil, “dakikalardır seni bekliyorum.”; birkaç defa söylenilen bir şey için “sana bunu bin defa söyledim.” değil, “sana bunu birçok defa söyledim.”; veya telefona bakmayıp sonrasında “sessizdeydi veya arka odadaydı duymadım.” değil, “müsait değildim, telefona bakamadım.” gibi daha doğru ifadeleri kullanırsak ne kaybederiz? Aksine kazanacağımız çok şey olacaktır. Aslında ilk halini kullandığımızda farkında olmadan yalanı içselleştirip, normalleştirirken diğerinde ruhumuzu, iç dünyamızı güzelleştirip huzur duyarız. Netice itibariyle küçük yalanlara geçit vermezsek büyük yalanları asla söyleyemeyiz. Hareket noktamız böyle olursa eminim ki diğer değerler bize koşarak gelecektir. Hadisi şerifte ifade edildiği gibi “Dâima doğruluğu araştırın; doğrulukta helâkinizi görseniz bile. Ancak muhakkak ki doğrulukta sizin kurtuluşunuz vardır.” (Kenzü l-Ummal, 3/344)

Öğrencilerimizden Dilay, bu konuşmanın ardından bir resim yapıyor. Resimdeki saat 5’e 1 dakika kaldığını gösteriyor. Dilay resmin altına şu notu düşüyor: Yalana 1 Var. Biz kendiliğinden gelişen bu durumu hemen benimsedik ve projemize önce “Yalana 1 Kala” adını verdik.

Sonrasında yaşadığımız başka bir olayı daha paylaşmak isterim. Projemizle ilgili bir afiş çalışmamız oldu. Afişimizi bizim için yapan Suat TURGUT ağabeyimiz, şu ifadeleri kullandığında çok şaşırdım. “Hocam ne kadar güzel düşünmüşsünüz. Mesai saati 5’te bitiyor. Ama çoğu insan saat 5 olmadan işi bırakıyor. Aslında insanların mesai bitmeden iş yerlerinden ayrılmaması gerekirken, dakikalar değersizleştirilip 3- 5 dakika önce olsa ne olur mantığı ile hareket edebiliyorlar. Sizi kutlarım vurgunuz çok güzel olmuş. Böyle bir projede yer alan biri olarak yalan söyleyemezdim. Ben saat 5 örneğini verirken mesai kavramını hiç düşünmemiştim. Öylesine 5 deyivermiştim. Bu durum karşısında “Söyleyene değil, söyletene bak.” diye düşünmedim desem yalan olur.

“Yalana 1 Kala” adlı projemizin hikayesi böyle idi. Ancak daha sonrasında yaşadığımız bir iki olay projenin adı noktasında bizi yeniden bir arayışa yöneltti. Birkaç kişinin “Hocam siz aslında çok güzel bir iş yapıyorsunuz ama bu güzel çalışmanın adında  yalan geçmemeli. Yalan, olumsuzluğu çağrıştırıyor.  Siz olayın arka planını anlattığınızda her şey çok güzel oturuyor ama bunu anlatma imkanını her zaman her yerde bulamayabilirsiniz. Bu durum kafa karışıklığına neden olabilir. Zaten doğruluk sizin projenizin ana teması. Dolayısıyla içinde doğruluğun geçtiği bir ad olursa hiç sıkıntı yaşamazsınız. Biz de bu güzel yapıcı eleştirileri dikkate aldık. Yine bir tevafuk sonucu “Doğruluk Ağacı”mızdan sonra projemizin mantığını çok güzel anlatan “Doğruluk Zamanı” adını verdiğimiz saatimizi yaptık. Projemizin amacı ve materyallerimiz birbiriyle çok güzel örtüştü.

Ümidimiz projemizin hayata geçirilmesi ile aldığımız dönüşlerin hikayemizi daha çok zenginleştirmesi ve yeni hikayelere zemin hazırlaması. Herkese yalansız günler dileği ile…

Dr. Esra GÜLMEZ