Yalan günümüzde yediğimiz yemek, içtiğimiz su, soluduğumuz hava kadar doğal ve hatta bu ihtiyaçlarımızla iç içe geçmiş durumdadır. Oysa insanlar arasındaki ilişkiler sevgi, saygı ve güvene dayanmalıdır. Doğruluk ve doğru söylemek toplumdaki güveni artırıp insanları kaynaştırırken doğru ve dürüstlüğün tersi olan yalan ve yalancılık ise insanların birbirlerine olan güvenini temelinden sarsarak insanlar arasındaki saygı ve güveni, dostluk ve arkadaşlığı ortadan kaldırır; hakların kaybolmasına, adaletin yerini zulmün almasına neden olur. Haklının yerini haksız alır. Birçok yuva, yalan yüzünden yıkılır, servetler kaybedilir. İnsanlar arasındaki karşılıklı güven, sevgi ve saygı duyguları yerlerini kuşku, kin ve düşmanlığa bırakır. Bunun sonucu ileride önüne geçilemeyecek istenmeyen olaylara kadar varabilir.

Yalanın yaygın olarak kullanılması, toplum içerisinde yalanın normal kabul edildiği algısını oluşturmuş ve toplumda manevi bir hastalık durumuna gelmesine yol açmıştır. Bu durum toplumun birlik ve beraberliğini açıkça tehdit eden önemli bir sorun olup, toplumsal yapının ana dinamiklerine ciddi zararlar vermektedir.

Toplumun en küçük ama en önemli yapı taşı olarak kabul gören aile kurumu, yalanların yol açtığı güvensizlik yüzünden büyük bir sarsıntı geçirmektedir. Hızla artan boşanma olayları neticesinde ailelerin parçalanması bunun kanıtıdır. Yalanlar üzerine kurulu yuvalarda yetişen çocukların da toplumsal düzen açısından önemli sorunlara neden olması kaçınılmazdır. Çünkü yalanın, sosyalleşmenin ilk başladığı yer olan ailede rahatlıkla söylenmesi özellikle yeni yetişen nesil için açıkça ifade etmek gerekirse korkutucu bir örnek oluşturmaktadır. Aile bireylerinin birbirlerine söylediği yalanlar, aralarındaki güven duygusunu yok ederken onları birbirlerine karşı da şüpheci kılmaktadır. Gelecekte birbirini aldatmaktan çekinmeyen ve rahat bir yaşam için her yolu mübah gören bireylerin genellikle böyle ailelerde yetiştiğini söylemek abartı olmamalıdır.

Güven azlığı sadece bireyleri değil, toplumsal yapının diğer unsurlarını da olumsuz etkiler. Örneğin ekonomik alanda ciddi sorunlara yol açarak sosyal ve ekonomik girişimlerde başarısızlığa neden olur. Böylelikle ekonomistler tarafından sıklıkla dile getirilen aile şirketlerinin global şirketlere dönüşememesinin altında, insanların birbirlerine olan güvensizliği önemli rol oynamaktadır, demek yanlış olmaz. İnsanların birbirine olan güvenlerinin azalması ile ortaklık kurma ve toplumdaki kolektif bilincin oluşması engellenmektedir. Çünkü sosyal ve ekonomik kalkınmanın temel ögelerinden birinin toplumsal güven duygusuna dayandığı açıktır. Güvensizlik insanlara, psikolojik, sosyolojik ve ekonomik yönden ciddi anlamda zarar vermektedir. Bu güvensizliğin başlıca sorumlusu ise ahtapotun kolları gibi her yanı saran yalanlardır.

Yalan konusuna bir başka yönden ise şöyle bakılabilir: Yalan hemen her yerde görülmekle birlikte bazı toplumlarda daha yaygın olduğu söylenebilir. Bu toplumların bireyleri de (eğitim, iş, ticaret, gezi vb. nedenlerle) başka ülke insanlarıyla iletişime  geçtiklerinde adeta kişiliklerinin parçası haline gelen yalandan vazgeçemezler. Beyanların çoğu zaman bireye duyulan güvenden dolayı sözlü olarak kabul edildiği toplumlarda söylenen yalanlar kısa zamanda ortaya çıkmaktadır. Bunun sonucu olarak bazı toplumların “X toplumu çok yalancıdır.” gibi etiketlenmesi kaçınılmazdır. Bu duruma düşen toplumlar ciddi bir itibar kaybı yaşayabilirler. Eğitim, iş, ticaret vb. alanlarda da karşı tarafın bunu sorgulaması ve tercihlerinde seçici olması zorunlu hale gelmektedir.  Doğru söyleyen insanların sayısı artmadıkça bu durumun düzelmesi oldukça zordur. Herhangi bir bireyin yalan söylemesi sadece kendi hayatı ile sınırlı kalmayıp, ait olduğu topluma da mal edilmektedir.

Bu bağlamda toplumda kaybolan güvenin yeniden kazanılması ancak “yalan”a savaş açmakla mümkündür. Yalana küçük, beyaz, pembe gibi adlar verilerek masumiyet atfedilmesi, yalanların hızla çoğalmasının en önemli unsurlarındandır. Unutmamak gerekir ki pek çok şey önce azdan başlar. Büyük yalanlara da küçük yalanlardan gidilir. Büyüklerinin önüne geçmek için öncelikle küçüklerine geçit vermemek gerekir. Elbette doğru insanların var olduğu yadsınamaz; ancak onların sesi de yalanların arasında kaybolup gitmektedir. Adeta yalan bombardımanından kimse onları duyamaz hale gelmiştir.

 

Dr. Esra GÜLMEZ