“Doğru yolda giden kaplumbağa eğri yolda giden yarış atını geçer.”

    Çok, ama çok eskiden, güzel bir yaz günü Hâkim Efendi’nin kapısı vuruldu. Gelenler iki kişiydiler. Hallerinde telaş ve heyecan vardı. Yaşlıca olanı söze başladı.

“Ey Hâkim Efendi, ey adalet dağıtmakla görevlendirilmiş Hâkim! Lütfen beni dinleyiniz. Bir yıl kadar önce uzun bir yola gitmeye niyetlendim. Yol hazırlıklarına başladım. Değeri yüksek, kıymetli bir yüzüğüm vardı. Yolda kaybolmasın diye getirip bu arkadaşa verdim. Çünkü hem kapı komşumuzdu, hem de ona çok güveniyordum. “Al dedim, bu yüzük sende emanet olarak kalsın. Dönersem alırım.” Sözü fazla uzatmaya gerek görmüyorum efendim. Üç gün önce memleketime döndüm. Yüzüğümü istediğimde “Ne yüzüğü, ben senden hiçbir şey almadım” diye inkâr etti. “Şahidin yok, senedin yok…” diyor. Böyle insanlık olur mu Hâkim Efendi. Yalan yere yemin etmek, emanete hıyanetlikte bulunmak insanlık mıdır?” Hâkim yaşlı adamın sözlerini dikkatle dinledikten sonra genç olana döndü:
“Peki dedi, sen ne diyorsun bu iddiaya? Yüzüğü aldın mı gerçekten?” Genç adam şaşırmış gibi gözükerek:
    “Ne diyeyim Hâkim Efendi dedi. Yalan söylüyor. Maksadı sizi aldatmak. Ben yüzük filan almadım. İftiranın böylesi de görülmüş değil. Tek delili yok. Tek şahidi yok!” Hâkim bir süre düşündükten sonra yaşlı adama döndü. Zavallı neredeyse ağlayacak gibiydi.
    “Beni dinle dedi. Senin yüzük havaya gitti galiba. Şahidin ve delilin yok. Söyle bakalım yüzüğü nerede verdin?” Yaşlı adam,
    “Güneşli bir gündü diye söze başladı. Yolun kenarında bir ağaç vardı. Çevremizde de kimseler yoktu. Orada vermiştim. Ne bileyim böyle inkâr edeceğini.”. Yaa, diye mırıldandı Hâkim.
    “Öyleyse git ve o ağaçtan bana bir dal getir. Kim bilir, belki o dallar konuşur da kimin haklı kimin haksız olduğu ortaya çıkar. Sen gidip gelene kadar bu adam da yanımda beklesin…”.
Yaşlı adam emri yerine getirmek için hemen yola çıktı. Ne var ki aradan çok uzun bir zaman geçtiği halde dönmedi. Hâkim de, genç adam da beklemekten sıkıldılar. Sonunda Hâkim:
    “Nerede bu adam diye mırıldandı. Gideli iki saat oldu ama hâlâ dönmedi?” Genç adam tedbirsiz davranıp söze karıştı:
    “Kanat taksa bile hemen dönemez efendim dedi. Çünkü o ağaç epeyce uzakta…” Hâkim bunları duyunca öfkeyle ayağa fırlayıp bağırdı:
    “İşte dedi, yalan söylediğin ve yüzüğü aldığın ortaya çıktı. Kurduğun tuzaklar boşa gitti. Eğer yüzüğü almamış olsaydın, o ağacın ne kadar uzakta olduğunu da bilmezdin. Gördün değil mi, ağaçlar nasıl konuşuyormuş… Hiç duymadın mı sen, yalancının mumu yatsıya kadar yanar. Hemen yüzüğü getirip teslim et…”