Ailesini çok özlemişti. Sömestr tatilinden beri memleketine gitmemişti. O gün anneler günüydü. Annesi yanında yoktu. Olsun, hediyesini yine de alacaktı. Gittiğinde verirdi. İçinden saat almak geliyordu. Annesi aksesuar olarak en çok saat severdi. Çok tereddüt etmeden pembe kordonlu saati aldı. Hayli de para verdi ama annesi için değerdi.
    Geldiğinde saati büyük bir mutlulukla çıkarıp annesine verdi. Annesi çok mutlu olmuştu ama saati koluna takarken gözlerinde görmeyi beklediği pırıltıları görememişti. Belki de kendisine öyle gelmişti.
    Aylar sonra babasının açtığı yeni mağazada dolaşıyordu. Saat reyonuna bakarken gözlerine inanamadı. Bir daha, bir daha baktı. Yanılmıyordu. Annesine hediye ettiği saat birisinin kolunda sergilenmek için vitrinde alıcısını bekliyordu. Boğazına bir şeyler düğümlendi. Anlamıştı yanılmadığını. Annesinin gözlerinde eksik olan parıltının sırrını çözmüştü. Aldığı saati beğenmemişti. Kırgın bir şekilde oradan uzaklaştı. Uzun bir zaman annesine bir daha hediye almadı, anneler gününü kutlamadı. İçine de sığdıramadı. Bir gün bunu yeri gelmişken dile getirdi. Annesi yalan söylemezdi ama o an söyledi. “Yanılıyorsun.” dedi. “O başka saat.” Daha çok üzüldü. “Hayır.” dedi . “O  benim getirdiğim saat çünkü o anneler günü için bir tane üretilmişti. Özel bir saat olduğu için sana almıştım.”