Yalanın kötü bir şey olduğunu elbette ki biliyordum. Bana göre büyük yalanlar söylemezdim ama kimseye zararı olmadığını bildiğim küçük yalanlara zaman zaman başvurduğum olurdu. Bunda daha çok eşimin asabi bir yapıya sahip olmasının rolü vardı, dersem yanlış olmaz. Eşim çok ani parlayıp etrafında kim olursa olsun, hatır gönül dinlemez, adeta kırar geçirirdi.  Aslında çok iyi bir insandı ama o ani parlayışı beni ve çocukları ciddi anlamda korkutuyordu. Bu bakımdan onun bu halini görmek istemediğimden aile saadetimiz için küçük yalanlarla  idare yoluna giderdim.

Oğlum dört yaşındaydı. Eşimin sinirleneceği bir durum vardı. En iyisi bunu ondan gizlemek diye düşündüm ve oğlumun da şahit olduğu bu olayı onun da anlayabileği bir şekilde tembihleyerek “Bunu babana söylemeyelim, olur mu?” dedim. Babasının asabi tavrı onu da korkuttuğu için olacak bu küçük anlaşmayı kabul etti ve babasına hiçbir şey söylemedi.

Aradan hayli zaman geçti. Bir gün oğlumun bir kabahati oldu. Çok korkmuştu. Ellerime sarılıp, “Anneciğim, bunu babama söylemeyelim.” dedi. Bizden değil ama başkalarından duyarsa daha kötü olur düşüncesiyle “Olur mu? Babandan gizleyemeyiz. Yalan söyleyemeyiz. Bu çok ayıp.” dedim.      Yüzüme şaşkınlıkla bakışını hiç unutamıyorum. “Ama anne biz daha önce böyle yapmıştık, babamdan gerçeği gizlemiştik. Sen, bana söyleyemeyelim dediğin için ben de söylememiştim. Unuttun mu? Şimdi de ben korkuyorum. Bunu da söylemeyelim. “ dediğinde ne yapacağımı şaşırdım. Yaptığım hiçbir açıklama onu ikna etmeye yeterli olmadı. Bu durumu uzun uzun düşündüm ve şu sonuca vardım. O gün ondan böyle bir talepte bulunmasaydım eşim belki sinirlenecekti ama çocuğum bu zor şartlarda doğruyu söylediğim için bana her zaman güven duyacaktı. Oysa şimdi onun güvenini yeniden kazanamayacak kadar itibar kaybetmiştim onun gözünde. Bunu tekrar nasıl kazanacaktım.