Hz. Ömer halife iken bir gece, Medine sokaklarını kontrol için geziyordu. Bir ara evin birinden bir ses işitti.     Bir kadın kızına:
— Kızım, biraz su getir de süte katalım! diyordu. Kız hayretler içinde annesine:
— Aman anneciğim! Halife, süte su katmayınız, diye ilan etmedi mi? dedi.
Annesi kızına:
— Kızım! Gecenin bu saatinde Halife, bizim süte su kattığımızı nereden görecek?.. diyerek, su getirmesinde ısrar ediyordu. Kız da annesini kırmadan, yaptığı işin doğru olmadığını anlatmaya çalışıyordu.
— Anneciğim! Sana ne oldu, nasıl düşünüyorsun böyle? Senin süte su kattığını Halife görmüyorsa, Allah da mı görmüyor? Günahtır, yapmayalım bunu!
    Hz. Ömer bütün bu olanları dinledi, oradan sessizce ayrılıp gitti. Sabah olur olmaz, derhal kıza dünür gönderip, onu oğluna nişanladı. Bu evlilikten doğan kızlardan birini de Emevi halifelerinden Mervan oğlu Abdül Aziz’e aldı. Bu evlilikten Abdül Aziz’in bir oğlu oldu. Bu, İslam Tarihinde “ikinci Ömer” diye bilinen ve Hz. Ömer gibi adaleti ile tanınan Ömer b. Abdül Aziz’dir.
Ömer b. Abdül Aziz, halife olan amcasının kızı ile evlenmişti. Kendisi halife olunca, bir gün hanımını yanına çağırarak ona:
— Hanım! Bilirsin ki, insanlık ne altın ne de mücevherdir. İnsan, Allah’ın yasak ettiği şeylerden uzak durduğu ölçüde insandır. Şimdi, ben senin altınlarını hazineye almak istiyorum. Zaten baban, bu altınların bedelini hazineden alarak yapmıştı, dedi. Hanım, kocasının isteğini derhal yerine getirdi.
Aradan zaman geçiyor, Ömer ölüyor. Karısının erkek kardeşi halife oluyor. O da, bir gün ablasını çağırarak:
— Abla! Altınların hazinede duruyor. İstersen onları geri vereyim, diyor. Bunun üzerine ablası derin bir «Ah!» çektikten sonra göz yaşlarını akıtarak:
— İstemem kardeşim! Ben neden kocamın dirisine itaat edeyim de, ölüsüne etmeyeyim?… diye karşılık veriyor.